3G Geldi; Artık "Neredesin?" Yalanları Yok

Görüntülü sohbet, teknolojik hapishanelerimizin boyutlarını daha da daraltacak gibi. 3G ihalesi A lisansını Turkcell’in almasıyla Haziran 2009’dan itibaren 3G’den faydalanıp görüntülü konuşmaya, her yerden yüksek hızda internete erişmeye başlayacağız.

Olayın detayları Hürriyet‘ten:
“A lisansını Turkcell kazandı

A tipi lisanslar için yazılı teklifler alınırken, Vodafone 298 milyon euro, Turkcell 287 milyon euro, Avea 285 milyon euro önerdi.

Açık artırmada ise Turkcell 358 milyon euro önerirken, Avea 348 milyon euroda kaldı. Vodafone ise ilk turda ihaleden çekildi. Böylece ihaleyi kazanan firma Turkcell oldu.

B tipi lisans ihalesinde iki katılımcı olan Vodafone da Avea da 250 milyon euro yazılı teklif verdi.Ancak ikisi de sözlü teklif vermeyince kazanan kura ile belirlendi. Kurada şans Vodafone’a güldü ve B tipi lisansı kazanan firma oldu. Avea, C tipi lisans ihalesi için katılımcı tek firma olarak 214 milyon euro teklif verdi ve ihaleyi kazandı.

3G, yaza doğru hizmete girecek

İhale sürecinin tamamlanmasının ardından operatörler hazırlıklarına başlaması bekleniyor. 3G’nin devre girmesinin ise Haziran ayını bulacağı düşünülüyor.

Farklı lisanslar ne anlama geliyor

3G ihalesi tamamlandı. Peki, ihalede ki lisans tipleri neyi ifade ediyor?

Tüm kablosuz cihazlar haberleri sağlarken bir frekans kullanırlar. A tipi lisans almaya hak kazanan şirket 45 Mhz üzerinden haberleşmesini sağlayacak. B tipi lisansta frekans hızı 35 Mhz, C tipi lisansta ise 30 Mhz.

Frekansın yüksek olması getireceği avantajda, haberleşme sırasında daha az veri kaybı ve daha iyi iletişim anlamına geliyor. Ayrıca kapalı mekanlarda veri aktarımında hız kaybı azalıyor ve kesinti oranı azalıyor. Bunun yanında frekansın yüksek olması uzaklığa bağlı hız düşüşünü de azaltıyor. Kısacası frekans ne kadar yüksek olursa veri aktarım hızı o kadar iyi, kesintisi o kadar az oluyor

JET ONAY

Üçüncü Nesil Mobil İletişim Sistemleri (3G) ihalesine ilişkin İhale Komisyonu kararı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından onaylandı.

BTK’dan yapılan yazılı açıklamada, bugün yapılan “IMT-2000/UMTS Hizmet ve Altyapılarına İlişkin İhale”de Vodafone İletişim Hizmetleri A.Ş, Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. ve Avea İletişim Hizmetleri A.Ş’nin teklif verdiği hatırlatıldı.

Açıklamada, ihalenin BTK Başkan Yardımcısı Orhan Öge başkanlığındaki İhale Komisyonu tarafından gerçekleştirildiği kaydedildi. A tipi lisansın 358 milyon Avro KDV’ye Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş’ye, B tipi lisansın 250 milyon Avro KDV’ye Vodafone İletişim Hizmetleri A.Ş’ye ve C tipi lisansın ise 214 milyon Euro KDV’ye Avea İletişim Hizmetleri A.Ş’ye ihale edildiği bildirildi.

İhalenin toplam bedelinin KDV dahil 970 milyon Euro olarak gerçekleştiğinin kaydedildiği açıklamada, İhale Komisyonu kararının BTK tarafından alınan karar ile onaylandığı belirtildi.

Ayrıca, 3G ihalesiyle lisans alacak işletmecilere 500 AR-GE mühendisi çalıştırma yükümlülüğü getirildiği, özellikle genç ve eğitimli işgücü açısından yeni istihdam alanlarının açılacağı da vurguladı. “

Harbiye Dolayları

Divan Otel daha yeni dimdik duruyordu. Ne oldu anlamadan gördüm ki terör saldırısı geçirmiş bir halde. Tez vakitte de tamamlarlar şu mucizevi hazır beton teknolojisiyle. “Kriz sırasında hazır pek iş yokken restorasyonu aradan çıkaralım dediler” anlaşılan. Divan Otel’in sitesinde de ilgili link çalışmıyor.

Anadol hala şehirde 🙂 Taşrada modifiyesini bile görmüşlüğüm vardır.

Steakhouse: Burger King Gibisi Yok

BK’deki son favorim şu Steakhouse Burger. Steakhouse, ızgara et lokantası anlamında. Şahane bir olay. Whooper yerine bir süre bununla devam etmeli (elbette kraldır kendisi, ama “papaz her zaman pilav yemez” 🙂

İlginç bir şekilde içindeki çıtır kaplama soğanları “Çökertme” kebabına benzettim 🙂 Bizden fikir mi ithal ediyorlar ne. Ama acayip lezzetli.
Resmi tanıtım şöyle:
“Yepyeni bir tad yepyeni bir lezzet Burger King® Restoranları’nda sizleri bekliyor!

Zengin ürün çeşitliliği ve lezzeti ile akla ilk gelen markalardan biri olan Burger King®’in yeni ürünü Steakhouse Burger ile farklı bir lezzet dünyasının kapılarını aralamaya hazır olun.

Burger King®’in lezzetini bilen bilmeyen Steakhouse Burger’a bayılacak!

Özel hamburger ekmeği, çıtır kaplamalı soğanı ve özel steak sosu ile Steakhouse Burger doyurucu ve karşı konulmaz lezzette…Biftek tadında, farklı ve yüksek gramlı doyurucu eti ile de diğerlerinden çok farklı…

Burger King® kalitesi ve lezzetinden vazgeçmem diyorsanız, Steakhouse Burger’ı mutlaka deneyin. Pişman olmayacağınız gibi bu yeni lezzetin tutkunu olacaksınız. “

Bu arada BK-6 Pack’ı İngiltere’de yemiştim. Orada altı parçadaki et çeşitleri farklıydı. Bizde sadece dana eti kullanılmış. Çok da sarmamıştı. Whooper’a devam… Bu aralar Steak tabi.

Mc Donald’s GNÇTRKCLL ile kurtuluş umudu araya dursun: Burger King gibisi yok 🙂

Tmax Çözünebilir Poşet Çay

Ülker’in iddialı reklamlarla tanıttığı poşet çayı, sırf meraktan binlerce kişi deneyecek. Bunların başında gelmemem kaçınılmazdı tabi ki 🙂

Tozşeker gibi birşeyi, sıcak suyla karıştırıyoruz ve mis gibi demli görünümlü çayımsı içecek elde ediyoruz. Hep “gibi” bir ifade kullandım, çünkü pek de o tad, o koku yok. Ama görünümü tutturmuşlar. Sıradışı bir yenilik olmazsa, demlik çay da bulamazsam Lipton’a devam.

Bardak başı şekerli olanı (2si 1 arada) 31,6 kalori, sade olanı 22. Elmalısı falan çıkacakmış. Oraletgillerden olacağı için daha mantıklı geldi bana.

Bu arada üzerinde yazan http://www.tmax.com.tr çalışmıyor. Onun yerine http://www.ulkertmax.com’u buldum.

Ebru Şallı yemek programı yapıyor

Resmen hayallerim yıkıldı.
Öğle yemeği zaplamamda Kanal 1’de rastladığım programdaki yemek yapan konuğu görünce şoke oldum.Yemek yapanın konuk değil, programın sahibi olması ise bambaşka bir dumur yaşattı. Ebru’nun Mutfağı adlı programda yıllardır ağzımız açık izlediğimiz manken Ebru Şallı, artık “o işlerden elimi eteğimi çektim, elimin hamuruyla program yapıyorum” modunda TV’deydi. Ah Ebru ah…
Tanıtımı ise şöyle: “Ebru Şallı’nın Türk ve dünya yemeklerinden seçkin ve sağlıklı örnekleri sunduğu programda Şallı, birbirinden ünlü konuklarıyla, sağlıklı beslenme, spor, çocuk bakımı ve beslenmesi, hamilelikte yapılması gerekenler, yemek kültürü vb. konular üzerine Kanal 1 izleyicilerine renkli ve keyifli bir mutfak sunuyor.”

Gmail’da Theme Özelliği

Zaten bayıla bayıla kullanılan Gmail’ın hata BETA aşamasında olması eleştirilirken Theme özelliğini duyurdu. Girmek için tıklayın:
http://mail.google.com/mail/?source=navclient-ff#settings/themes

Gayet şık, güzel seçenekler var. Görünümden sıkılanlar rahatlayabilir. “Neden hala BETA?” sorusunu soranlar da “heee” desin diye herhal 🙂

Avatarium – Bir Tüketici Paradoksu

Dün, İstanbul Dijital Kültür ve Sanat Vakfı’nın ev sahipliğinde, City’s Nişantaşı’nda, İngiliz sanatçı Paul Sermon tarafından gerçekleştirilen etkileşimli video yerleştirmesi “Avatarium” adlı çalışmayı sergilendiği son günde izleme fırsatı buldum. Bu konuda dünyada gerçekleştirilen bir çalışmanın ilk örneğini oluşturuyormuş.

Olay Second Life’taki sanal yaşamın, alışveriş merkezindeki gerçek yaşamla biraraya gelmesi. Paul Amca şöyle anlatıyor: “Bu, aslında daha çok Second Life ile ilgili bir olgu. Aslında paradoks, bu içinde yaşadığımız hayat ile Second Life’taki sanal yaşam arasında pek bir farkın olmayışı. Aslına bakarsanız sanal alemde yaşadıklarımızla gerçek hayatta yaşadıklarımız birbirine çok yaklaşmış bir durumda. 90’lı yılların başından beri video ve video konferans gibi yerleştirme çalışmaları yapan bir medya sanatçısı olarak gerçekte iki ayrı yerde bulunan iki kişi ya da objeyi üçüncü bir uzayda bir araya getirmeye çalışıyorum.”

Ayrıntılı haber: http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=22376

Yukarıdaki videoyu bir arkadaşım, yayınlanan büyük ekranlardan birini 26 sn boyunca sabit çekmeye çalışarak cep telefonumla çekti. Bu sırada ben önce telefonun önünden geçerek kameranın önüne geçtim, ardından geri dönüp tekrar geçtim (bu iki durumda da ekranda çıktım). En sonunda telefonun yanında dönüp “Ok!” işareti yaptım. Sonra bu videoyu kendimce Jet’in Are You Gonna Be My Girl şarkısı üzerine montajladım. Eğlenceli bir çalışma oldu 🙂

Geleceğin Mesleği: Girişimcilik

8 Kasım’da Üniaktivite.net organizasyonuyla, Kadir Has Üniversitesi Ekonomik Kulübü desteğiyle (ki ne destek, şahane çocuklar) Bahçelievler Belediyesi’nde gerçekleşen eğitim ile ilgili daha önce yazma fırsatım olmadı. 300 civarı katılımcıyla gerçekleşen etkinlikte, herşey tıkır tıkır işledi ve sorun yaşanmadı.
Kahve arasında bir arkadaşım durduğum masaya gelip “hangi bardağın senin olduğunu tahmin etmek hiç zor değil” dedi. Farkedince fotoğrafını çektim; ama çikolatayı yiyen ben değilim 🙂

Cafe Nero, Nişantaşı

Yıllar önce ortaokula (Nişantaşı Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu) giderken yolunu sık sık aşındırdığım pasajın hemen yanında konumlanmış Cafe Nero’ya ilk ziyaretimi dün gerçekleştirmiş oldum. Dar ön cephesi ve koridor üzerinde konumlanmış tezgahıyla selfservis hizmet veren Cafe Nero’nın arka kısmı nispeten daha ferah bir bölüme açılıyor. Ferahlık tasarımdan geliyor elbette, pencere veya bahçesi yok. Yine de içeride sigara içmeye izin verilmesi şaşırtıcı.

Fiyatlar sanırım Starbucks’ın biraz altında. Tatlılar ve sandviçler de daha bir çeşitli gibi geldi. “An Italian Coffee Company” olarak hizmet veren Cafe Nero’nun soğuk sergilenen bölümünde çok çeşitli paniniler, sandviçler, buzlu/milkshake’vari meyve suları yeralıyor. Yiyecekleri isterseniz ısıtıyorlar.

Orta boy sipariş verdiğim Cafe Mocha oldukça büyüktü. Hazırlamayı da kasiyer kızın yapması ilginç ve bekletmesi sıkıcı geldi. Herhalde yoğun saatlerde iş bölümü yapılıyordu. Ama lezzeti ve Gloria Jeans’teki gibi seramik bardaklarda servis hoşuma gitti. Mozaik pasta pek sarmadı; hatta biraz bayat olduğundan şüpheliyim.

Dekorasyon, basit, İtalyan stilinde olmasına rağmen o Starbucks, Gloria kalitesi yok. Nişantaşı, Rumeli Caddesi üzerinde insan daha fazlasını bekliyor.

Aslında Roma’da, Floransa’da hiç Cafe Nero gördüğümü hatırlamıyorum. Arkadaşım da hatırlamıyor. Oysa İngiltere’de birkaç tane gördüğüme eminim. Sanırım Almanya’da da vardı. Bu da ilginç geldi; acaba İtalyan imajını mı satıyorlar?

Bulaşığın fotoğrafı çekilir mi, diye sormayınız. Bardak ebatı anlaşılsın diyerek geç kaldığımı çaktırmamaya çalışıyorum.

Biri bana şu film karesinin hangi filme ait olduğunu hatırlatsın lütfen. Duvarı kaplıyordu kocaman, Spiderman’deki ablamız oynuyor:

Dilek Pastanesi, Taksim – Filtre Kahve

Dün bir toplantı için Dilek Pastanesi’ndeydim. Pizzaları pek hoşuma gider. Türk işidir, güzeldir. Ama filtre kahveleri olmamış. Bir de şu “french press” olayını pek seviyorum, onda da getirmemişler, iyice soğudum olaydan. Yine acıkınca koca hamburgerleri ve pizzalarıyla takılmak, yanına bildik kola almak en iyisi herhalde.
Bu arada kış bahçesi kapalı alan olmasına rağmen sigaraya izin veriyorlar, bu da eksi puan.