Can Dündar’ın "Mustafa"sı

Bu seneki 29 Ekim kutlamam Can Dündar’ın “Mustafa” filmiyle bütünleşti. Birçok eleştiri gelecektir. Birçok eleştiri de “Atatürk” tabusu sebebiyle gelmeyecektir.

Bu açıdan oldukça cesur bulduğum bir belgesel film oldu: Bambaşka bir Mustafa Kemal’le tanışıyoruz filmde. Kusursuz, doğaüstü bir kahraman değil, bir “insan” karşımızdaki. Eğlence hayatıyla, ilişkileriyle, en çok da “yalnız”lığıyla. Birçok az konuşulan/bilinmeyen detayın gün yüzüne çıktığı izlenesi bir film.

Dediğim gibi çok eleştirilebilir. Bazı yerler çok gereksiz detaylandırılmış, bazı konular pek üstün geçiştirilmiş denebilir. Ancak bugüne kadar böylesi özenli bir çalışma yapılmadı. Hem görmek, hem takdir etmek lazım. Gösterimden kalktıktan sonra muhtemelen en az çift DVD’lik bir versiyonu çıkacaktır ve bu versiyonda da sinema zamanına sığmayan birçok güzel detay eklenecektir.

Film sonrası Show TV’de de Siyaset Meydanı’nda Can Dündar konuktu. Ayrıca Tekfen Filarmoni Orkestrası da “resmi olmayan diğer İstiklal Marşı besteleri” konseptli projeleriyle performans gerçekleşti. Hem Can Dündar’ın film ve filmdışı Atatürk anıları, hem de gayet güzel performe edilen diğer marşlar günün atmosferini güzel tamamladı.

Bu arada film sırasında -spoiler- geyikleri de eksik olmadı:
-Filmin sonunu söylüyorum: 1923’te Cumhuriyet ilan edilecek!
🙂

Blogger’ın Kapatılması Üzerine

Blogger ilk kapatıldığında hızla tepki verebilmek için derhal WordPress hesabıma aktarımlar yapıp birşeyler karalamıştım. Buyrun.

Buruk Bir Dram Bizim İnternet Sevdamız

İnterneti sansürlemek ne derece mantıklı, ne derece etkili tartışıla dursun, Blogger.com’un kapatılmasından sonra derhal WordPress’e geçerek (sağolasın “İçe Aktar” seçeneği) yayına devam ediyorum.

Sayfalarca sansür hakkında yazsam, olayın saçmalığını/komedisini anlatsam da kişisel tatminden öteye geçemeyeceğinin farkındayım. Umarım tepkiler dalga dalga büyür ve gerekli yerlerin konuyu idrak etmesi sağlanır. Kısa vadede ise Google Türkiye’nin devreye girerek sorunu çözmesini umuyorum. Ancak Youtube’daki etkileri düşünülürse bu da boş bir umut olabilir.

* * *

Aslında takip ettiğim bloglar arasında birçok WordPress blogu vardı ve birçok özelliği hoşuma gitmekteydi. Yine de Google araçlarının şahane entegrasyonu ve sürekli gelişimi beni uzak tutuyordu. Apar topar bir geçiş yaptığım için henüz yerleşemedim; kusura bakmayın. WordPress’in “İçe Aktar” fonksiyonu Blogger’daki tag’leri kategori olarak algılamış. Onları ve tasarımı durum düzelmezse bir ara toparlarım. Bu arada Kategori fonksiyonu da güzel olmuş. Belki beş ayrı blog’dan da vazgeçebilirim 🙂

Gülsem mi, ağlasam mı, buruk bir dram bizim internet sevdamız.

PS: OpenID sitelere (ör. twitterfeed) blogger hesabınızla log-in oluyorsanız unutun. Yeni hesap açmak gerekiyor. Ben Yahoo ile girdim. Neyseki wordpress “içe aktar” fonksiyonu Google üzerinden.

Contemporary Istanbul ’08

Sergiyi yazacakken Blogger’ın kapanması taslak halinde bulunan Contemporary Istanbul dosyamı sadece fotoğraflarla yayınlamama sebep oldu.

http://picasaweb.google.com.tr/m3works/ContemproryIstanbul08

Oldukça keyif aldığım bu sergiyi doya doya anlatamadım; şimdi de aklımda pek birşey yok. Ancak Nur Çintay A.’nın yazdıklarını okuyabilirsiniz.
O da sanırım benim gibi en çok Marck adlı Alman sanatçının video heykellerini sevdi. Çektiğim video heykel videoları da aşağıdan izleyebilirsiniz (HTC Diamond telefon ile çekildi):

Marck – Dornen – Dikenli Tellere Takılan Kız

Marck – Türk Hamamı

Marck – Frauenkiste – Sandıktaki Kadın

Avea Hattıma Turkcell "Gel Bana!" mesajı atıyor

Az önce Turkcell’den Avea hattıma gelen mesajla dumur oldum: “HER AY 30 DK BEDAVA! Numarasini 9 Kasim’dan once Turkcell’e tasiyanlara Turkcell’lilerle 6 AY boyunca her ay 30 DK BEDAVA! Sizi Turkcell bayilerine bekliyoruz!”

Bu reklamın etikliği tartışılacaktır. Belki de kısa süre sonra da karşı atak yapacak Avea’dan Turkcell’e de mesajlar gitmeye başlayacaktır. İlgimi çeken diğer bir nokta da Vodaphone’ın şu numara taşınabilirliği durumlarında hiç pozisyon almaması, herhangi bir reklam çalışması yapmaması olmuştur.

Avea ise aylardır sanki kendi hizmeti gibi duyurmakta ve devam edeceğe benziyor. Önceleri Avea logosuyla gazetelerde yayınlanan “Sen de gül” sloganlı karikatürlerde artık sadece slogan yazıyor ve numara taşınabilirliği esprili bir dille anlatılıyor. Turkcell de bir iki haftadır “kalite”sini, herkes tarafından malum “iyi çekme”sini önplana çıkararak bu olayı avantaja çevirmeye çalışıyor. Oysa biliyoruz ki numara taşınabilirliğinin çıkmasının önündeki engel de Turkcell’di. Bu farklı tutumdan tüketici ne kadar haberdar veya ne kadar umursar zamanla göreceğiz.

İşin bu kısmı dışında “aylık 30 dk”lık bir havuçla, “39 kontöre her yöne 500 mesaj”, “her 150 kontör yüklemeye 2 saat bedava”, “10 dksı 2 kontör” gibi güzel haklarımdan hiç vazgeçesim yok 🙂 E çoğu kişinin ikinci telefonu da var artık. Bence bu operatör değişikliklerinden karlı çıkmanın en mantıklı yolu, döviz dalgalanmaları, ekonomik kriz gibi durumlarda yapıldığı gibi suların durulmasını beklemek. Ani hareketler gereksiz para ve karizma (farklı operatörde iseniz anons veya farklı çalma tonu çıkacak) kaybına neden olabilir.

Avea Hattıma Turkcell "Gel Bana!" mesajı atıyor

Az önce Turkcell’den Avea hattıma gelen mesajla dumur oldum: “HER AY 30 DK BEDAVA! Numarasini 9 Kasim’dan once Turkcell’e tasiyanlara Turkcell’lilerle 6 AY boyunca her ay 30 DK BEDAVA! Sizi Turkcell bayilerine bekliyoruz!”

Bu reklamın etikliği tartışılacaktır. Belki de kısa süre sonra da karşı atak yapacak Avea’dan Turkcell’e de mesajlar gitmeye başlayacaktır. İlgimi çeken diğer bir nokta da Vodaphone’ın şu numara taşınabilirliği durumlarında hiç pozisyon almaması, herhangi bir reklam çalışması yapmaması olmuştur.

Avea ise aylardır sanki kendi hizmeti gibi duyurmakta ve devam edeceğe benziyor. Önceleri Avea logosuyla gazetelerde yayınlanan “Sen de gül” sloganlı karikatürlerde artık sadece slogan yazıyor ve numara taşınabilirliği esprili bir dille anlatılıyor. Turkcell de bir iki haftadır “kalite”sini, herkes tarafından malum “iyi çekme”sini önplana çıkararak bu olayı avantaja çevirmeye çalışıyor. Oysa biliyoruz ki numara taşınabilirliğinin çıkmasının önündeki engel de Turkcell’di. Bu farklı tutumdan tüketici ne kadar haberdar veya ne kadar umursar zamanla göreceğiz.

İşin bu kısmı dışında “aylık 30 dk”lık bir havuçla, “39 kontöre her yöne 500 mesaj”, “her 150 kontör yüklemeye 2 saat bedava”, “10 dksı 2 kontör” gibi güzel haklarımdan hiç vazgeçesim yok 🙂 E çoğu kişinin ikinci telefonu da var artık. Bence bu operatör değişikliklerinden karlı çıkmanın en mantıklı yolu, döviz dalgalanmaları, ekonomik kriz gibi durumlarda yapıldığı gibi suların durulmasını beklemek. Ani hareketler gereksiz para ve karizma (farklı operatörde iseniz anons veya farklı çalma tonu çıkacak) kaybına neden olabilir.

Mehmet Doğan – Teknoloji Kimin Umrunda Kitabı PDF

Bir zamanların meşhur Altıüstütasarım blog‘unun pek sevdiğim kitabının kendisi tarafından bir süredir sitesinde yayınlanıyor olduğunu Webdeneyimleri blogundan öğrendim. Kaybolma ihtimaline karşın bir de rapid’ledim.
Websitesi tasarımı ile ilgili (teknik/işveren) herkesin okuması gereken bir kitap.

http://rapidshare.com/files/154953024/tku.pdf
http://www.altiustutasarim.com/upload/tku.pdf

Merit Hotel, Girne – Kıbrıs

Pazar sabaha karşı gittiğimiz -dış hatlar olması sebebiyle 2 saat erken- havaalanında, Garanti ve HSBC VIP Lounge’larında kartların yıllık aidatları için -Helal Olsun!- diyecek kadar rahatladıktan sonra, THY 06:00 uçağıyla Kıbrıs’a doğru yola çıktık.
7 sularında inişe 100 metre kala birden geri kalkıp birkaç tur atarak tekrar indiğimizde betimiz benzimiz artmıştı. Beyazlık uykusuzlukla birleşince epey garip görünüyor olmalıyız ki otel görevlileri gözlerini bizden alamayıp ilgilerini eksik etmediler.
Kıbrıs’ta trafiğin soldan akması, direksiyonların sağda olması, İngilizce tabelalar falan İngiltere hasretimi azalttı 🙂 Zaten çok fazla İngiliz varmış. Yerel insanlarla tanışınca çok şey öğrendim Kuzey Kıbrıs hakkında. Etrafın yeşilliği pek yoktu. Geçen sene hiç yağmur yağmadığından dediler.

Neyse otele dönelim… Otel beş yıldızlı olmasına rağmen kapalı havuzu yoktu; şaşırdık. Standartlar farklı belli ki burada. Asansörle inilebilen sahildeki deniz güzeldi bu mevsimde bile. Sıcaklık idealdi. Ağustos’ta kavrulmayı pek sevmeyenlere uygun. Akdeniz’den de tuzluydu sanırım. Batamıyorsun 🙂 Kumsal falan değildi; tam çıkarma yapmalık, birden derinleşen bir denizi var.

Casino’da bol bol makineler, oyunlar, bol bol da ikram var. Sınırsız içki servisi gece 1’de bitmesine rağmen Casino’da sabaha kadar. İlk gün para kaybedip “neyse aşkta kazanırım” derken ikinci gün kazanıp “fit” olunca nötr bir vaziyette ilerleyeceğim sonucunu çıkardım 🙂

Dönüşte KTHY ile döndük. Kötü bir şirket olduğunu söylemişlerdi. Oysa diz mesafesi daha da fazlaydı. Ama ikramda seçenek olmadan sandviç ve kutu portakal suyu vermeleri garip oldu… Ben salata ve zero kolamı istiyorum belki cık cık.

Genel itibarıyle çok sarmadı Kıbrıs. Başka yerlerinin de Girne’den iyi olmadığını söylediler.

http://www.merithotels.com/meritccove.htm

Merit Hotel, Girne – Kıbrıs

Pazar sabaha karşı gittiğimiz -dış hatlar olması sebebiyle 2 saat erken- havaalanında, Garanti ve HSBC VIP Lounge’larında kartların yıllık aidatları için -Helal Olsun!- diyecek kadar rahatladıktan sonra, THY 06:00 uçağıyla Kıbrıs’a doğru yola çıktık.
7 sularında inişe 100 metre kala birden geri kalkıp birkaç tur atarak tekrar indiğimizde betimiz benzimiz artmıştı. Beyazlık uykusuzlukla birleşince epey garip görünüyor olmalıyız ki otel görevlileri gözlerini bizden alamayıp ilgilerini eksik etmediler.
Kıbrıs’ta trafiğin soldan akması, direksiyonların sağda olması, İngilizce tabelalar falan İngiltere hasretimi azalttı 🙂 Zaten çok fazla İngiliz varmış. Yerel insanlarla tanışınca çok şey öğrendim Kuzey Kıbrıs hakkında. Etrafın yeşilliği pek yoktu. Geçen sene hiç yağmur yağmadığından dediler.

Neyse otele dönelim… Otel beş yıldızlı olmasına rağmen kapalı havuzu yoktu; şaşırdık. Standartlar farklı belli ki burada. Asansörle inilebilen sahildeki deniz güzeldi bu mevsimde bile. Sıcaklık idealdi. Ağustos’ta kavrulmayı pek sevmeyenlere uygun. Akdeniz’den de tuzluydu sanırım. Batamıyorsun 🙂 Kumsal falan değildi; tam çıkarma yapmalık, birden derinleşen bir denizi var.

Casino’da bol bol makineler, oyunlar, bol bol da ikram var. Sınırsız içki servisi gece 1’de bitmesine rağmen Casino’da sabaha kadar. İlk gün para kaybedip “neyse aşkta kazanırım” derken ikinci gün kazanıp “fit” olunca nötr bir vaziyette ilerleyeceğim sonucunu çıkardım 🙂

Dönüşte KTHY ile döndük. Kötü bir şirket olduğunu söylemişlerdi. Oysa diz mesafesi daha da fazlaydı. Ama ikramda seçenek olmadan sandviç ve kutu portakal suyu vermeleri garip oldu… Ben salata ve zero kolamı istiyorum belki cık cık.

Genel itibarıyle çok sarmadı Kıbrıs. Başka yerlerinin de Girne’den iyi olmadığını söylediler.

http://www.merithotels.com/meritccove.htm

3ü1 Arada

En iyi 3ü1 arada tartışmasına noktayı koyan karışım 🙂