Cafê Bohemê’den Üniaktivite Üyelerine %20 İndirim

Ben sürekli gidiyorum. İşletmecisi de eski bir Üniaktiviteli olduğu için sağolsun sürekli ilgi gösteriyor 🙂 En son indirim kararından sonra tadından yenmez olmuş. Wireless da var, gidip uzun süre takılınabilir. Rıfat Ilgaz’ın eski evi olması ve o döneme ait harika dekorasyonu da Taksim’deki favori mekanlarım arasına girmesini garantiliyor.

Haber şöyle:
http://www.uniaktivite.net/haberler/11250/uniaktivite_uyelerine_caf_boheme_den_20_indirim_

Askerlik Şubesi’ndeki Nescafe Makinesi

Kardeşimi askere göndermekteyiz efendim, bu açıdan bugün bir askerlik şubesi ziyaretimiz oldu. Ziyaretimiz sırasında er ve er adaylarının odak noktasında daha önce görmediğim şahanelikte bir Nescafe makinesi durmaktaydı. Ama ne makine!

Hani sade kahve, sütlü kahve, cappuccino, sıcak çikolatadan geçtim sütlü çay, macchiato, çikolatalı cappuccino bile vardı. Fiyatlar ise 0,20 TL ile 0,50 TL arasında. Üzerinde de güzel bir ibare: “Makine para üstü vermektedir”. Aslında “helal olsun, üstü kalsın” demek istedim o uzun uğraşlar sonucu, çeşitli basınçlar uygulayıp süt, kahve, çikolata oranları leziz yapılan çikolatalı cappuccino sonrası. Lakin tıkır tıkır attı bozukları dışarı. N’apalım, önce sağlık sonra afiyet olsun bana 🙂
Kantin fiyatları falan da malum. Ekonomik krizde hatun kişiyle burada buluşan var mıdır acaba? 🙂 Bahçe fena değil, Halıcıoğlu deniz havası 🙂
Görkem Bey, “O Şimdi Asker” nidalarıyla 23 Şubat’ta, İzmir Gaziemir’de anılmaya başlayacak. Sabah uçağıyla giderken apronda deve kesip asker uğurlamak isteyenler için rezervasyonları topluyorum, beklerim 🙂

Cafe Nero, Nişantaşı

Yıllar önce ortaokula (Nişantaşı Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu) giderken yolunu sık sık aşındırdığım pasajın hemen yanında konumlanmış Cafe Nero’ya ilk ziyaretimi dün gerçekleştirmiş oldum. Dar ön cephesi ve koridor üzerinde konumlanmış tezgahıyla selfservis hizmet veren Cafe Nero’nın arka kısmı nispeten daha ferah bir bölüme açılıyor. Ferahlık tasarımdan geliyor elbette, pencere veya bahçesi yok. Yine de içeride sigara içmeye izin verilmesi şaşırtıcı.

Fiyatlar sanırım Starbucks’ın biraz altında. Tatlılar ve sandviçler de daha bir çeşitli gibi geldi. “An Italian Coffee Company” olarak hizmet veren Cafe Nero’nun soğuk sergilenen bölümünde çok çeşitli paniniler, sandviçler, buzlu/milkshake’vari meyve suları yeralıyor. Yiyecekleri isterseniz ısıtıyorlar.

Orta boy sipariş verdiğim Cafe Mocha oldukça büyüktü. Hazırlamayı da kasiyer kızın yapması ilginç ve bekletmesi sıkıcı geldi. Herhalde yoğun saatlerde iş bölümü yapılıyordu. Ama lezzeti ve Gloria Jeans’teki gibi seramik bardaklarda servis hoşuma gitti. Mozaik pasta pek sarmadı; hatta biraz bayat olduğundan şüpheliyim.

Dekorasyon, basit, İtalyan stilinde olmasına rağmen o Starbucks, Gloria kalitesi yok. Nişantaşı, Rumeli Caddesi üzerinde insan daha fazlasını bekliyor.

Aslında Roma’da, Floransa’da hiç Cafe Nero gördüğümü hatırlamıyorum. Arkadaşım da hatırlamıyor. Oysa İngiltere’de birkaç tane gördüğüme eminim. Sanırım Almanya’da da vardı. Bu da ilginç geldi; acaba İtalyan imajını mı satıyorlar?

Bulaşığın fotoğrafı çekilir mi, diye sormayınız. Bardak ebatı anlaşılsın diyerek geç kaldığımı çaktırmamaya çalışıyorum.

Biri bana şu film karesinin hangi filme ait olduğunu hatırlatsın lütfen. Duvarı kaplıyordu kocaman, Spiderman’deki ablamız oynuyor:

Gloria Jean’s, Taksim – Framboaz Jöleli Tatlı

Aslında asıl adı “Framboaz Jöleli Tatlı” değil, ama şu an hatırlayamadım. Hazır cafe’lerden hızımı alamamışken ekleyeyim dedim. Hem lezzeti, hem görüntüsü harika. Fotoğrafta ben bıçakla dilimledikten sonraki halini görüyorsunuz 🙂 Aslında birleşikken de pek güzel görünüyor. Kahveyle uyumu harika.
Başka çeşitleri de tez vakitte tadılmalı.

The House Cafe, Teşvikiye – Sakızlı Türk Kahvesi

Teşvikiye Cafe’nin hemen aşağısındaki köşeye konumlandırılmış The House Cafe pek güzel, tavsiye ederim. Kaynağının İzmirli bir Türk Kahvesi ustası olduğunu duyduğum Sakızlı Türk Kahvesi de tadılabilir. Çeşme’de Sakızlı Muhallebi, Sakızlı Dondurma falan yediyseniz, Türk Kahvesi’yle birleşince nasıl bir tad olduğunu tahmin edebilirsiniz. Nadiren değişiklik olsun diye içerim, ama yokluğunda pek arayacağımı sanmıyorum.

Cafe Crown, Etiler

Otoparkı olması avantajıyla talebi yüksek olan Etiler Cafe Crown, Ülker’in 3ü1 Aradasının adı olmaktan epey öteye geçmiş. Servis muazzam, çalışanlar oldukça nazik, ilgili. Boğazlarımdaki hafif rahatsızlıktan dolayı Jasmin Gold (Yaseminli Yeşil Çay) denedim. Dışarıda çay içerken en hoşlanmadığım durum, sallama poşet çayın servis edilmesidir. Burada oldukça özel bir demlik içinde, özel çay yaprakları bulunuyor. Bardak büyüklüğü, demliğin konulacağı tabak servisi başarılı. Çay, çok güzel. Özellikle yeşil çayı faydaları için içiyor, ama tadını beğenmiyorsanız yaseminlisini denemelisiniz.

Elma Tarçın çayı da iyi bir karışım olmuş. Ne elma, ne tarçın baskın çıkıyor. Güzel bir karışım. Servis edilişi de aynı şekilde.

Rumeli Caddesi’ndeki (Nişantaşı) Cafe Crown’dan servis, dekorasyon ve ferahlık olarak oldukça üstün. Menüler sanırım aynı. Filtre kahvelerdeki çeşitlilik de göz dolduruyor.

The Marmara Hotel, Kitchenette

Dün sevgili Niko Guido ile The Marmara Hotel’in altındaki eski Cafe Marmara’nın yerine kurulan Kitchenette’te gerçekleştirdik. Kitchenette’i Kanyon’dan biliyordum; ama Cafe Marmara’nın yerine açıldığında gitme fırsatım olmamıştı. Gazete ve dergilerdeki “elden gidiyor tarih” nidalarını bir kenara bırakırsak dekorasyon, yerleşim gayet başarılı geldi. Her ne kadar Taksim’in simgesi bir mekanda, köklü ve “unique” bir mekan görmek istesem de, Kitchenette dış görünüş itibarıyle dokuyla ters düşmemiş.
Öğle yoğunluğundan sanırım, servis oldukça yavaştı (keza hesabın gelişi de). Taksim gibi insanların bir an önce işlerini halledip, hızlı yaşadığı bir yerde buna dikkat edilmeli. Macchiato istedim, Americano geldi. Ama tekrar bir gecikmeye tahammülüm olmadığından aldım; başarılıydı. Cheese Cake de gayet güzel; yanında gelen reçel hoş bir jest, ama çok da lezzetli değildi. Zaten Cheese Cake tadının kahveyle uyumunu yaşamak isterseniz, çok da bulaşmıyorsunuz. Geç kahvaltı etmediğim bir zamanda buluşsaydık yemeklerini de tatmak isterdim; ama Niko halinden memnundu 🙂
Yoğun olmayan bir zamanda, uğranası bir mekan.

Otelin sitesinde Kitchenette
Zincir sitesinde Kitchenette

The Marmara Hotel, Kitchenette

Dün sevgili Niko Guido ile The Marmara Hotel’in altındaki eski Cafe Marmara’nın yerine kurulan Kitchenette’te gerçekleştirdik. Kitchenette’i Kanyon’dan biliyordum; ama Cafe Marmara’nın yerine açıldığında gitme fırsatım olmamıştı. Gazete ve dergilerdeki “elden gidiyor tarih” nidalarını bir kenara bırakırsak dekorasyon, yerleşim gayet başarılı geldi. Her ne kadar Taksim’in simgesi bir mekanda, köklü ve “unique” bir mekan görmek istesem de, Kitchenette dış görünüş itibarıyle dokuyla ters düşmemiş.
Öğle yoğunluğundan sanırım, servis oldukça yavaştı (keza hesabın gelişi de). Taksim gibi insanların bir an önce işlerini halledip, hızlı yaşadığı bir yerde buna dikkat edilmeli. Macchiato istedim, Americano geldi. Ama tekrar bir gecikmeye tahammülüm olmadığından aldım; başarılıydı. Cheese Cake de gayet güzel; yanında gelen reçel hoş bir jest, ama çok da lezzetli değildi. Zaten Cheese Cake tadının kahveyle uyumunu yaşamak isterseniz, çok da bulaşmıyorsunuz. Geç kahvaltı etmediğim bir zamanda buluşsaydık yemeklerini de tatmak isterdim; ama Niko halinden memnundu 🙂
Yoğun olmayan bir zamanda, uğranası bir mekan.

Otelin sitesinde Kitchenette
Zincir sitesinde Kitchenette