Festival Günlüğü: Arabulucu, Gainsbourg, Aşkın Son Mevsimi, Face, I Killed My Mother, Cell 211

Yönetmen
Joseph Losey
Oyuncular
Julie Christie, Alan Bates, Margaret Leighton
İngiltere, 1970
35 mm / Renkli / 115′

1970’lerin aristokrat İngiliz aile yaşamını, çatışmalarını, ilişkilerini bir çocuğun gözünden gayet iyi anlatsa da, sanırım çekildiği yılların tekniğinden dolayı sıkıldığım çok sahne oldu.

Konu: On iki yaşındaki Leo yaz tatilini arkadaşı ve onun ailesiyle birlikte geçirmeye karar verir. Arkadaşının ablası Marian, nişanlı olmasına rağmen taşralı çiftçi Ted ile yasak aşk yaşamaktadır. Gizli âşıkların mektuplarını taşıma görevini üstlenen Leo, bunu bir oyun gibi algılamaktadır ve içine düştüğü tehlikenin farkında değildir. Harold Pinter ve Joseph Losey’in birlikte çalıştığı son film olan Arabulucu, izleyiciyi sürekli şaşırtan olay örgüsü ve görüntüleriyle İkinci Dünya Savaşı öncesinin atmosferini çok iyi yansıtıyor.

Yönetmen
Joann Sfar
Oyuncular
Éric Elmosnino, Lucy Gordon, Laetitia Casta
Fransa-ABD, 2010
35 mm / Renkli ve Siyah-Beyaz / 130′

Fransız besteci ve söz yazarı Serge Gainsbourg’un hayatını gayet keyifle anlatan bu filmi sevdim. Sıradışı bir insanı tanımak, ilham almak için birebir.

Konu: Yaşamı boyunca protesto edilen, yasaklanan, tartışılan, skandalların baş kahramanı Fransız müzisyen, oyuncu, tabudeviren Serge Gainsbourg bu “kötü” şöhretiyle hem popüler kültür hem de müzik dünyası için her zaman vazgeçilmez oldu. Çizer Joann Sfar kendi çizgi romanından uyarladığı bu ilk filmiyle Gainsbourg’un 1940’lardan Nazi işgali altındaki Paris’te geçen çocukluğundan 1991’deki ölümüne dek sınırlarda yaşadığı hayatı anlatırken, onun isyankâr enerjisi, güzel kadınları ve muhteşem müzikleriyle göz alıcı bir filme imza atıyor. Brigitte Bardot’yu Laetitia Casta’nın canlandırdığı film, Jane Birkin’i canlandıran, Mayıs 2009’da intihar eden genç oyuncu Lucy Gordon’a adandı.

Yönetmen
Michael Hoffman
Oyuncular
Helen Mırren, Christopher Plummer, James McAvoy, Paul Giamatti
Almanya-İngiltere, 2009
35 mm / Renkli / 107′

The Last Station’da Tolstoy ve karısı arasındaki eğlenceli, duygusal ve karışık aşkın hikâyesini anlatıyor. Sinema ve edebiyatı birlikte sevenlere tavsiye edilir. Hem Tolstoy, hem roman uyarlaması, hem de güçlü imgeler ve sinematografiyle dolu iyi bir film.

2009 Roma En İyi Kadın Oyuncu
2009 Hesse (Almanya) En İyi Uluslararası Edebiyat Uyarlaması

Konu: 1910 yılında seksen iki yaşındayken bir tren istasyonunda zatürreden can veren Tolstoy, ölümünün yüzüncü yılında çeşitli etkinliklerle tüm dünyada anılıyor. Jay Parini’nin romanından uyarlanan bu filmde, Tolstoy ile kırk sekiz yıllık karısı ve esin perisi Sofya arasındaki eğlenceli, duygusal ve karmaşık aşkın hikâyesini izlerken büyük yazarın hayatının son yılına tanık oluyoruz. Filmdeki performanslarıyla, Rus kanı taşıyan Helen Mirren En İyi Kadın Oyuncu Christopher Plummer da En İyi Yardımcı Erkek oyuncu dalında Oscar’a aday gösterildi.

Yönetmen
Tsai Ming-Liang
Oyuncular
Lee Kang-Sheng, Laetitia Casta, Jean-Pierre Léaud
Tayvan-Fransa-Belçika-Hollanda, 2009
35 mm / Renkli / 137′

Deneysel bir film. Modern sanattaki video yerleştirmeleri severim. Ama bu tarz video yerleştirmelere benzer 137 dakikalık bir uzun metraj hakikaten baydı. Belki bir film okuma dersiyle iyi gelebilir. Ama salt hali beni sarmadı.

Konu: İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale kazanan Tsai Ming-Liang, fetiş oyuncu Lee Kang-sheng ile kült Fransız oyuncu Jean-Pierre Léaud’yu mizahi ve absürt bir Louvre methiyesinde bir araya getiriyor. Louvre Müzesi tarafından ısmarlanan bu sıra dışı film, kayıp ve yas temalarını işliyor. Filmin kahramanı, dev Louvre Müzesi’nde Salome efsanesi hakkında bir film çeken Tayvanlı bir film yapımcısı. Çekimler başlar başlamaz bir dizi sorun çıkıyor: Önce yönetmenin annesi ölüyor, ardından kadının hayaleti ortaya çıkıyor. Filmin oyuncuları arasında Fanny Ardant, Jeanne Moreau, Nathalie Baye ve Mathieu Amalric de var.

Yönetmen
Xavier Dolan
Oyuncular
Anne Dorval, Xavier Dolan, Suzanne Clement
Kanada, 2009
35 mm / Renkli / 100′

Kanada aile yaşamı böyleyse hakikaten eylemi gerçekleştirmemek olası değil 🙂 Farklı bir aile yaşamının en ince detaylarına kadar dalabileceğiniz bir film.

2009 Cannes Yönetmenlerin On Beş Günü: Sanat-Sinema Ödülü, Genç Bakış Ödülü, SACD Ödülü
2009 Vancouver En İyi Kanada Filmi

Konu: Cannes’ın en çok konuşulan filmlerinden olan Annemi Öldürdüm, aynı zamanda Kanada’nın Oscar aday adayı oldu. Filmin merkezinde, annesini sevmeyen eşcinsel lise öğrencisi Hubert var. Annesinin düzenbazca manevralarından ve suçluluktan bunalmış, onu küçümsemekten kendini alamıyor. Bu aşk/nefret ilişkisinin kafa karışıklığıyla Hubert ergenliğin gizemlerine sürükleniyor. Henüz yirmi yaşındaki Xavier Dolan yazıp yönettiği ve başrolünde oynadığı ilk filminde son derece açık sözlü.

Yönetmen
Daniel Monzón
Oyuncular
Luis Tosar, Alberto Ammann, Antonio Resines
İspanya-Fransa, 2009
35 mm / Renkli / 110′

Çok iyi! Kaçırmayınız. Zaten İKSV ek gösterim de koymuş. Hep hapistekileri izledik, şimdi onların tarafından bir isyana bakıyoruz bu filmde. Avatar mantığı var 🙂 Şöyle ki: Aralarına sızan delikanlımız onlardan biri oluyor. Sonrası spoiler, spoiler…

Konu: 2010 Goya En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu (L. Tosar), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yeni Erkek Oyuncu, En İyi Kurgu, En İyi Ses Juan gardiyan olmak üzeredir. İşe bir gün erken gelir. İki meslektaşı ona hapishaneyi gezdirirken, birdenbire tavandan düşen bir parçanın çarpmasıyla bayılır. Gardiyanlar onu ayıltmak için 211 numaralı boş hücreye götürür. Juan bilinci kapalı halde hücrede yatarken hapishanede bir ayaklanma patlak verir. Ayıldığında güç bir durumla karşı karşıyadır: Hayatta kalmak için mahkûm rolü oynamak zorundadır.

İstanbul Film Festivali: Ben ve Orson Welles – Me And Orson Welles (2008)

İstanbul Film Festivali yine harika bir törenle açıldı. Sanırım bu sene epey yakından takip ediyor olacağım ve bunları her gün aktaracağım. Birçok film yeni vizyona girmediği için festivalde kaçırsanız dahi DVD vb bulma şansınız da olabilir.

Highschool Musical’lerle ünlenen Zac Efron’un başrolde oynadığı film, Orson Welles amcayı ve tiyatroyu çok ince detaylarına kadar Richard (Zac Efron) üzerinden anlatıyor. Yer yer düşen sahneleri olsa da tiyatroya kıyısından köşesinden bulaşan, sevenlerin hoşlanacağını düşündüğüm başarılı bir film. Festival açılışını bu filmle yapmam iyi oldu.

Konu:
Okuldaki derslerinden çok sıkılan Richard Samuels‘in hayallerini Broadway süslemektedir. Okulu kırıp Mercury tiyatrosunda dolaşırken, şans eseri Orson Welles ile karşılaşır. Welles o sırada Broadway‘de ilk defa sergilenecek olan Shakespeare‘in Jul Sezar‘nın yönetmenliği ile uğraşmaktadır.

Richard, Welles ile yaptığı sohbet sonrası provaları izleme imkanı sağlar ve Welles‘i daha yakından tanımaya başlar. Bu zeki adamın rekabetçi ve hırslı yapısı özel yaşamında da görülmektedir. Eşi Virginia hamileyken, Welles başrol kadın oyuncu Muriel ile birlikte olmaktadır. Richard Welles‘in bencil doğasını keşfetmeye ve onu yönlendirmeye başlar.

Şakir Eczacıbaşı’nın Vefatı :(

Eczacıbaşı Holding önderliğinde kurulan İKSV’nin 1993’ten beri YK Başkanı Şakir Eczacıbaşı’na yakın hissediyormuşum kendimi; bilmiyordum. Kendisiyle çok defa çeşitli kültürel organizasyonlarda, aynı ortamda bulunmuştum.
Vakfın İstanbul ve Türkiye sanat yaşamına, şahsi olarak bunların bir çoğundan faydalanan bana ve benim gibi birçok sanatsevere katkıları çok büyük. Bu yüzden iş adamlığından veya fotoğrafçılığından veya diğer başka yeteneklerinden fazla ilgilendiriyor beni bu yönü.
Birçok konserde, sergide ilerleyen yaşına rağmen bulunan -e tamam, ara ara da sevimli sevimli uyuyan- varlığı ve konuşmalarıyla ortamı onurlandıran Şakir Bey’e bir veda etmek istedim.
Rahat uyusun…

PS: Cenazesi Salı günü Teşvikiye Camii’nden kaldırılıp Zincirlikuyu’ya defnedilecekmiş.

Bienal Bayramı :)

11. Bienal Ramazan Bayramı’nda da açıkmış. Aile ziyaretlerini tamamlayınca gitmek görmek gerek. Bu seneki tema “İnsan Neyle Yaşar?” Breht Amca’nın Üç Kuruşluk Opera’sının bitiş şiiri başlığından alınmış. 4 Hırvat ablanın oluşturduğu What, How & for Whom (WHW) grubu tarafından küratörlüğü üstlenilen etkinlik 8 Kasım’a kadar sürerken kendine üç farklı yeri mekan edinmiş:
“İstanbul’u bir sanat platformuna dönüştüren İstanbul Bienali’nde, Antrepo No.3, Tütün Deposu ve Feriköy Rum Okulu’nda, toplam 70 sanatçının ses ve video yerleştirmelerinden, fotoğraf, heykel ve resme kadar uzanan 120’den fazla eseri sergileniyor.

Bu arada ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE ÜCRETSİZ, Koç desteğiyle.

Bienal ile ilgili ayrıntılı bilgiye şu adresten ulaşabilirsiniz:
http://www.iksv.org/bienal11/anasayfa.asp

Şiir ise şu şekilde:

İnsan Neyle Yaşar?
Sayın baylar, bize hep ders verirsiniz:
“Aman, günah, ayıp, kötü, yanlış.”
Aç karnına kuru öğüt çekilmez.
Önce doyur beni, ondan sonra konuş.
Sende göbek, bizde ahlak nedense.
Şimdi bizi iyice dinle bak;
İster şöyle düşün, istersen böyle:
Önce ekmek gelir, arkadan ahlak.
Artık vermek gerek, unutmayın sakın,
Tüm nimetlerden, payını yoksulların.

İnsan neyle yaşar?
İnsan neyle yaşar: Ezip hiç durmadan.
Soyup, dövüp, yiyip yutarak insanları.
Yaşayabilmek için hemen unutmalı,
İnsanlığı unutmalı insan.

Katı gerçek budur, kaçınılmaz
Kötülük yapmadan yaşanamaz.
Efendiler bize ahlaksız dersiniz
Kötü kadın, utanmaz fahişe
Aç karnına suçlanmak hiç çekilmez
Önce doyur beni ondan sonra söyle
Sende şehvet, bizde edep nedense
Şimdi bizi iyice dinle bak;
İster şöyle düşün, istersen böyle:
Önce ekmek gelir, arkadan ahlak.
Artık vermek gerek, unutmayın sakın,
Tüm nimetlerden, payını yoksulların.
İnsan neyle yaşar?

İnsan neyle yaşar: Ezip hiç durmadan,
Soyup, dövüp, yiyip yutarak insanları.
Yaşayabilmek için hemen unutmalı,
İnsanlığını unutmalı insan.

Katı gerçek budur, kaçınılmaz.
Kötülük yapmadan yaşanamaz.

(Türkçe’ye çeviren: Tuncay Çavdar)