Santa Lucia – Şahane Lazanya!

Teşvikiye Hüsrev Gerede Caddesi No:38’de Santa Lucia’da bir lazanya yemişim oy oy… Efendim, nasıl güzel. Epeydir böylesini yememiştim. Biraz ince geldi ama orijinin ince olduğunu iddia edenler var. 0212 327 60 04’ten ve Yemek Sepeti’nden de gece 23:30a kadar sipariş veriliyormuş.
Tiramisu da fena değil hani. Pizza ve diğer makarna çeşitlerini de en kısa zamanda deneyeceğim.

Avatarium – Bir Tüketici Paradoksu

Dün, İstanbul Dijital Kültür ve Sanat Vakfı’nın ev sahipliğinde, City’s Nişantaşı’nda, İngiliz sanatçı Paul Sermon tarafından gerçekleştirilen etkileşimli video yerleştirmesi “Avatarium” adlı çalışmayı sergilendiği son günde izleme fırsatı buldum. Bu konuda dünyada gerçekleştirilen bir çalışmanın ilk örneğini oluşturuyormuş.

Olay Second Life’taki sanal yaşamın, alışveriş merkezindeki gerçek yaşamla biraraya gelmesi. Paul Amca şöyle anlatıyor: “Bu, aslında daha çok Second Life ile ilgili bir olgu. Aslında paradoks, bu içinde yaşadığımız hayat ile Second Life’taki sanal yaşam arasında pek bir farkın olmayışı. Aslına bakarsanız sanal alemde yaşadıklarımızla gerçek hayatta yaşadıklarımız birbirine çok yaklaşmış bir durumda. 90’lı yılların başından beri video ve video konferans gibi yerleştirme çalışmaları yapan bir medya sanatçısı olarak gerçekte iki ayrı yerde bulunan iki kişi ya da objeyi üçüncü bir uzayda bir araya getirmeye çalışıyorum.”

Ayrıntılı haber: http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=22376

Yukarıdaki videoyu bir arkadaşım, yayınlanan büyük ekranlardan birini 26 sn boyunca sabit çekmeye çalışarak cep telefonumla çekti. Bu sırada ben önce telefonun önünden geçerek kameranın önüne geçtim, ardından geri dönüp tekrar geçtim (bu iki durumda da ekranda çıktım). En sonunda telefonun yanında dönüp “Ok!” işareti yaptım. Sonra bu videoyu kendimce Jet’in Are You Gonna Be My Girl şarkısı üzerine montajladım. Eğlenceli bir çalışma oldu 🙂

Cafe Nero, Nişantaşı

Yıllar önce ortaokula (Nişantaşı Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu) giderken yolunu sık sık aşındırdığım pasajın hemen yanında konumlanmış Cafe Nero’ya ilk ziyaretimi dün gerçekleştirmiş oldum. Dar ön cephesi ve koridor üzerinde konumlanmış tezgahıyla selfservis hizmet veren Cafe Nero’nın arka kısmı nispeten daha ferah bir bölüme açılıyor. Ferahlık tasarımdan geliyor elbette, pencere veya bahçesi yok. Yine de içeride sigara içmeye izin verilmesi şaşırtıcı.

Fiyatlar sanırım Starbucks’ın biraz altında. Tatlılar ve sandviçler de daha bir çeşitli gibi geldi. “An Italian Coffee Company” olarak hizmet veren Cafe Nero’nun soğuk sergilenen bölümünde çok çeşitli paniniler, sandviçler, buzlu/milkshake’vari meyve suları yeralıyor. Yiyecekleri isterseniz ısıtıyorlar.

Orta boy sipariş verdiğim Cafe Mocha oldukça büyüktü. Hazırlamayı da kasiyer kızın yapması ilginç ve bekletmesi sıkıcı geldi. Herhalde yoğun saatlerde iş bölümü yapılıyordu. Ama lezzeti ve Gloria Jeans’teki gibi seramik bardaklarda servis hoşuma gitti. Mozaik pasta pek sarmadı; hatta biraz bayat olduğundan şüpheliyim.

Dekorasyon, basit, İtalyan stilinde olmasına rağmen o Starbucks, Gloria kalitesi yok. Nişantaşı, Rumeli Caddesi üzerinde insan daha fazlasını bekliyor.

Aslında Roma’da, Floransa’da hiç Cafe Nero gördüğümü hatırlamıyorum. Arkadaşım da hatırlamıyor. Oysa İngiltere’de birkaç tane gördüğüme eminim. Sanırım Almanya’da da vardı. Bu da ilginç geldi; acaba İtalyan imajını mı satıyorlar?

Bulaşığın fotoğrafı çekilir mi, diye sormayınız. Bardak ebatı anlaşılsın diyerek geç kaldığımı çaktırmamaya çalışıyorum.

Biri bana şu film karesinin hangi filme ait olduğunu hatırlatsın lütfen. Duvarı kaplıyordu kocaman, Spiderman’deki ablamız oynuyor:

The House Cafe, Teşvikiye – Sakızlı Türk Kahvesi

Teşvikiye Cafe’nin hemen aşağısındaki köşeye konumlandırılmış The House Cafe pek güzel, tavsiye ederim. Kaynağının İzmirli bir Türk Kahvesi ustası olduğunu duyduğum Sakızlı Türk Kahvesi de tadılabilir. Çeşme’de Sakızlı Muhallebi, Sakızlı Dondurma falan yediyseniz, Türk Kahvesi’yle birleşince nasıl bir tad olduğunu tahmin edebilirsiniz. Nadiren değişiklik olsun diye içerim, ama yokluğunda pek arayacağımı sanmıyorum.

JCI Eurasia @ Nişantaşı Taps

4 Nisan 2008 Cuma
JCI Eurasia’nın düzenlediği Happy Hour’da pek mutlu mesud olduk. Taps’in kendi ürettiği Dunkel, Heinsell (bunun yazılışından emin değilim), Red Ale gibi günün biralarını test ettik, güzelleştik. Jim Beam fondip yapılmazmış öğrenildi 🙂

JCI Eurasia @ Nişantaşı Taps

4 Nisan 2008 Cuma
JCI Eurasia’nın düzenlediği Happy Hour’da pek mutlu mesud olduk. Taps’in kendi ürettiği Dunkel, Heinsell (bunun yazılışından emin değilim), Red Ale gibi günün biralarını test ettik, güzelleştik. Jim Beam fondip yapılmazmış öğrenildi 🙂