Michael Jackson’s This Is It

“This Is It” belgeseli her ne kadar “ticari” önyargısına maruz kalsa da, kralın şanına yakışır samimiyette ve titizlikte hazırlanmış. Provalardaki müziğine, dansına hakimiyeti, mükemmeliyetçiliği ve aynı zamanda mütevaziliği hayranlığınızı bir kat daha arttırıyor. Konserler için yapılan çalışma, videolar, görseller, dekorlar o kadar harika ki, gerçekten içiniz acıyor. Özellikle Thriller, They Don’t Care About Us şarkıları için çekilen görüntüler çok başarılı. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda bunlar yepyeni klipler olarak karşımıza çıkacak.
Filmi izlerken, Michael Jackson seven biriyseniz “İşte budur!” diyeceksiniz.

Kocaeli Üniversitesi

Salı günü (20.04.09) Kocaeli Üniversitesi Merkez Kampüsü’ndeydik. Umuttepe’de kurulan bu dev kampus, ilk bakışta bana ODTÜ’yü hatırlattı. İçinde dolaştıkça sanki daha da büyükmüş gibi geldi.

Büyük, modern ve planlı fakülte binaları arası üçer beşer dakikalık yürüme mesafesi bulunuyor. C Kapısından girer girmez soldaki dev sahnenin önünde, akşam dev bir konserin verileceğini anlamak zor olmuyor. Sahne etrafında tur atan siyah gözlüklü, iri güvenlik görevlileri ise beklenen grubun büyüklüğünü gösteriyor: Mor ve Ötesi.

Sahnenin hemen yanındaki İletişim Fakültesi’ndeki kantinde öğle yemeği yedik; bin pişman olduk. Salatadaki iyi yıkanmamış maruldan çıkan salyangoz tüm iştahımızı kaçırdı. Neyse ki iki üç bina yukarıdaki Umut Cafe, hem ortam hem hijyen açısından çok daha iyiydi. Bu arada kantin fiyatları, bizim Yıldız’a göre epey makul geldi.

Bu yıl 7 ilde gerçekleşecek olan Koçfest’in ilk günü de bugündü. Girişte gördüğümüz büyük sahnenin üçyüz dörtyüz metre ilerisinde –diğer yerden görünmeyecek ve duyulmayacak kadar uzakta- bir de festival alanı bulunmaktaydı. Burada basketbol, insan langırtı, tırmanma duvarı, karaoke, tramplen gibi aktivitelerin yanında uçan bisiklet gibi orijinal aktiviteler de vardı. Bisikletin bir sarkaç ile dairesel bir rayın ortasına bağlandığı sistemde, pedal çevirerek taklalar atıyorsunuz. Henüz denemedim, ama diğer illerde hepsinin bir tadına bakacağım 🙂

Karaoke ve dans yarışmasından sonra sahne alan Ritmpark ekibi, sunucu Ercüment’in de desteğiyle alandaki herkesin keyifle izlediği interaktif bir konser gerçekleştirerek festival alanı etkinliklerini kapattı.

Akşam dokuz buçuk civarı, epey büyük bir kalabalık toplantı büyük sahne önünde. Vokalist Harun da, Koçfest’in ilk konserinde bu kadar coşkulu bir kalabalığı bekletmek istemedikleri için on dakika erken çıktıklarını söyledi. Harika ses-ışık sistemi ve dev ekran video gösterimleriyle desteklenen Mor ve Ötesi, süper bir performansa imza attı. Cambaz, Deli, Şirket, Bir Derdim Var gibi hitlere herkes baştan sona eşlik etti. Grubun performansını bitirmesinin ardından, seyircilerin dağılmaya başlamasıyla, bis yapılmadan konser sona erdi.

Kampus şehir merkezinden uzak olsa da, yeşilinden ve mimarisinden olsa gerek, epey sıcaktı. Kız erkek oranı da dikkatimi çekti: Beş kıza, bir erkek düşüyor 🙂

Yeni durak, 29-30 Mayıs’ta Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi…

Not:
Erdem Nerede?”nin tüm durakları ve takvimi için “Başlarken” yazısını okuyabilirsiniz.

Önceki “Erdem Nerede?” yazıları:
Başlarken
Ankara Bilkent Üniversitesi
Kocaeli Üniversitesi


Chuck Berry’e Gitmeyi Düşünenlere

Geçtiğimiz sene Ocak ayında kendinisi Hilton’da izledim. Hani bir “ölmeden görelim” durumuydu. Elbette çok yüce bir performans beklemiyorduk. Nitekim öyle de oldu. Siz de beklemeyin. Sakin sakin çalacak, sololar pek bir olmayacak, arada akorlar kaçacak; Chuck Baba da (hatta Dede) bizlere bakıp “Ben yazdım koçum bunların alayını, istediğim gibi çalarım” modunda gülümseyecek. Birkaç kız çıkarıp yine dansettirir belki. E ben gider miyim tekrar? I ıh… O kadar da eğlenmedim. Ama rock’n’rollun hala yaşayan canlı kökenlerine başka ne zaman şahit olma fırsatı olur bilinmez.
Biz R.E.M.’e bakacağız 🙂

Accelerate albümü de fena değilmiş hani (konser öncesi mode on)

Chuck Berry’e Gitmeyi Düşünenlere

Geçtiğimiz sene Ocak ayında kendinisi Hilton’da izledim. Hani bir “ölmeden görelim” durumuydu. Elbette çok yüce bir performans beklemiyorduk. Nitekim öyle de oldu. Siz de beklemeyin. Sakin sakin çalacak, sololar pek bir olmayacak, arada akorlar kaçacak; Chuck Baba da (hatta Dede) bizlere bakıp “Ben yazdım koçum bunların alayını, istediğim gibi çalarım” modunda gülümseyecek. Birkaç kız çıkarıp yine dansettirir belki. E ben gider miyim tekrar? I ıh… O kadar da eğlenmedim. Ama rock’n’rollun hala yaşayan canlı kökenlerine başka ne zaman şahit olma fırsatı olur bilinmez.
Biz R.E.M.’e bakacağız 🙂

Accelerate albümü de fena değilmiş hani (konser öncesi mode on)

Pentagram Konseri

30 Mart 2008’de Bostancı Gösteri Merkezi’nde pek leziz bir Pentagram DVD tanıtım konseri oldu. Ekşide pek güzel yazmış sta:

güzel bir konserdi.
son olarak kaç sene önce canlı olarak pentagramı izlediğimi tam olarak hatırlamasam da aradan beş yıl geçtiğini tahmin ediyorum. pazar gününü haftanın yorgunluğunu atmak için evde geçirmeye karar vermiş olmama rağmen arkadaşımın davetiyle son anda gidip yetiştiğim konser oldu. geç kaldığım için konserin nasıl geçeceğiyle ilgili hiçbir fikrim yoktu. tabi ki pentagramla alakalı bir endişem yoktu da seyircilerin nasıl olacağını tahmin edemiyordum. neyse, içeriye girdiğimde konser başlamak üzereydi, her yer karanlık falan. bgm’ye ilk defa gittiğimden sahnenin olduğu yeri bile anlayamadım. o aşamada sadece arkadaşımın elini tutup konseri beraber izleyeceğimiz grubun yanına gitmeye çalıştım. etrafta çığlıklar ıslıklar falan. pentagram da beni beklermiş gibi tam yerimi aldığımda ilk şarkıya başladı.
şarkılar çalındıkça uzun süredir çoğunu dinlemediğimi farkettim. çalınanların hepsini biliyordum tabi ki de sözlere eşlik etmeye çalıştığımda birkaç kelimeden sonra içimden “aaa unutmuşum lan burasını” dedim sürekli. şarkı sözlerini ezberleyebilen bir hafızam olmamıştır hiçbir zaman zaten de önceden bayıldığım sözlerin aklıma gelmemiş olması oldukça şaşırttı. biraz daha uğraştıktan sonra koyverdim zaten. etrafı gözlemledim, konuk müzisyenlere dikkat ettim, alt tarafta pogo yapan veletlere bakıp güldüm falan. (ben en arkadaydım bu arada)
benim gibiler için konserin en vurucu anlarından biri 92 doğumluların yoğunluğunu anladığımız an oldu heralde. arkadaşım “bunlar benden nerdeyse 10 yaş küçük lan” diyip hayata küstü o anda. benim için de bikaç yıl farkla geçerliydi bu durum. trail blazer 93’te yapılmış olsaydı aynı gürültü kopacak mıydı onu merak ettim bir de.. yaş ortalamamız 23-24 olmasına rağmen yaşlı kaldık resmen ortamda.
konuk sanatçı olayı oldukça güzeldi. buket doran çıkıyor, hayko cepkin giriyor. ogün sanlısoy çıkıyor, bir’i söylemek için 10 saniye sonra bir daha giriyor. kerem özyeğen “popçular dışarı” sloganı eşliğinde çıkıyor konserin sonu dahil bir daha geri gelmiyor. o slogan hoş olmadı ama keşke kerem özyeğen’de güneş gözlükleriyle pentagram’ın sahnesine çıkmasaydı diye düşünüyor insan. 1000 in the eastland ve give me something to kill the pain’de çıktığı için ayrı yere koyduğum kişilerden biri oldu bu konserde.
en güzel yeri de ılgın ayık’a ayırıcam sanırım. itü’deki yedinci istanbul rock festivalinden sonra onu izlemek yine çok güzeldi. 22 nisan 2005’te, o farkında olmasa da, bana yaşattığı güzel duygular için -bir pentagram konseri başlığına yazılmış bir entryde bile olsa- teşekkür ederim. gönül telimi titretebilen ender insanlardan biridir benim için.
büyüdüğüm şehir olan bursa’nın da “orası bir zamanlar rock city idi” diye anılması da ayrı bir duygulandırdı. ardında da şebnem ferah da trooper’ı söyleyemedi ama olsun yine de güzeldi ondan bir iron maiden şarkısı dinlemek.
sonuç olarak, ben yine eski sıklıkta pentagram dinlemiycem belki ama bu konser sayesinde en azından onların ne kadar önemli bir grup olduğunu tekrar hatırlamış bulunuyorum.
for those who died alone ile entry i bitiriyoruz efendim..

sonrasında Derin ile leziz bir prova yaptık o gazla…

Pentagram Konseri

30 Mart 2008’de Bostancı Gösteri Merkezi’nde pek leziz bir Pentagram DVD tanıtım konseri oldu. Ekşide pek güzel yazmış sta:

güzel bir konserdi.
son olarak kaç sene önce canlı olarak pentagramı izlediğimi tam olarak hatırlamasam da aradan beş yıl geçtiğini tahmin ediyorum. pazar gününü haftanın yorgunluğunu atmak için evde geçirmeye karar vermiş olmama rağmen arkadaşımın davetiyle son anda gidip yetiştiğim konser oldu. geç kaldığım için konserin nasıl geçeceğiyle ilgili hiçbir fikrim yoktu. tabi ki pentagramla alakalı bir endişem yoktu da seyircilerin nasıl olacağını tahmin edemiyordum. neyse, içeriye girdiğimde konser başlamak üzereydi, her yer karanlık falan. bgm’ye ilk defa gittiğimden sahnenin olduğu yeri bile anlayamadım. o aşamada sadece arkadaşımın elini tutup konseri beraber izleyeceğimiz grubun yanına gitmeye çalıştım. etrafta çığlıklar ıslıklar falan. pentagram da beni beklermiş gibi tam yerimi aldığımda ilk şarkıya başladı.
şarkılar çalındıkça uzun süredir çoğunu dinlemediğimi farkettim. çalınanların hepsini biliyordum tabi ki de sözlere eşlik etmeye çalıştığımda birkaç kelimeden sonra içimden “aaa unutmuşum lan burasını” dedim sürekli. şarkı sözlerini ezberleyebilen bir hafızam olmamıştır hiçbir zaman zaten de önceden bayıldığım sözlerin aklıma gelmemiş olması oldukça şaşırttı. biraz daha uğraştıktan sonra koyverdim zaten. etrafı gözlemledim, konuk müzisyenlere dikkat ettim, alt tarafta pogo yapan veletlere bakıp güldüm falan. (ben en arkadaydım bu arada)
benim gibiler için konserin en vurucu anlarından biri 92 doğumluların yoğunluğunu anladığımız an oldu heralde. arkadaşım “bunlar benden nerdeyse 10 yaş küçük lan” diyip hayata küstü o anda. benim için de bikaç yıl farkla geçerliydi bu durum. trail blazer 93’te yapılmış olsaydı aynı gürültü kopacak mıydı onu merak ettim bir de.. yaş ortalamamız 23-24 olmasına rağmen yaşlı kaldık resmen ortamda.
konuk sanatçı olayı oldukça güzeldi. buket doran çıkıyor, hayko cepkin giriyor. ogün sanlısoy çıkıyor, bir’i söylemek için 10 saniye sonra bir daha giriyor. kerem özyeğen “popçular dışarı” sloganı eşliğinde çıkıyor konserin sonu dahil bir daha geri gelmiyor. o slogan hoş olmadı ama keşke kerem özyeğen’de güneş gözlükleriyle pentagram’ın sahnesine çıkmasaydı diye düşünüyor insan. 1000 in the eastland ve give me something to kill the pain’de çıktığı için ayrı yere koyduğum kişilerden biri oldu bu konserde.
en güzel yeri de ılgın ayık’a ayırıcam sanırım. itü’deki yedinci istanbul rock festivalinden sonra onu izlemek yine çok güzeldi. 22 nisan 2005’te, o farkında olmasa da, bana yaşattığı güzel duygular için -bir pentagram konseri başlığına yazılmış bir entryde bile olsa- teşekkür ederim. gönül telimi titretebilen ender insanlardan biridir benim için.
büyüdüğüm şehir olan bursa’nın da “orası bir zamanlar rock city idi” diye anılması da ayrı bir duygulandırdı. ardında da şebnem ferah da trooper’ı söyleyemedi ama olsun yine de güzeldi ondan bir iron maiden şarkısı dinlemek.
sonuç olarak, ben yine eski sıklıkta pentagram dinlemiycem belki ama bu konser sayesinde en azından onların ne kadar önemli bir grup olduğunu tekrar hatırlamış bulunuyorum.
for those who died alone ile entry i bitiriyoruz efendim..

sonrasında Derin ile leziz bir prova yaptık o gazla…