Buz Çağı 3 (Ice Age 3)

“Ice Age gibi süper bir yapım, hele ki 3 boyutlu olursa tadından yenmez” diye düşünüyordum ki üçüncü film Real D çıktı. Astoria’nın en büyük salonunda (ufaklar tavsiye edilmez) güzel güzel izleme fırsatım oldu. Çok eğlenceli bir animasyon. İkinci defa da Ankara’da (Ankamall – askerdeki kardeşimin gül hatrı için :), bu sefer Türkçe dublajlı ve 2 boyutlu izledim, yine keyif aldım. Üç saate yakın film süper keyifle akıyor. Kaçırmamalı.

Recep İvedik 2

!f İstanbul 8. AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali sürerken bu filme mi gidilir? Kardeşim askere gidiyorken, kuzen falan da yanıbaşındayken, e az biraz da merak ediyorken gidiliyormuş.
Şu film izlerken sinema salonu etkisi pek önemli artık. Astoria’da daha önce salon 8’de gittiğimde, perde salona göre çoook büyüktü. Şimdi salon 5’te gittik. Salon da perde de pek küçük. En azından oranları uygun derken, bu sefer de sağ kısımdaki netlik problemi ve bitmek tükenmek bilmeyen film öncesi, ara sonrası reklamlar (toplamı 30-40 dk vardır), bundan sonra beni burada film izleme konusunda epey düşündürttü. Dip not olarak da bu filmin üç salonda birden oynadığını belirteyim.Gitmeyenlere inat “yahu komiktir, gülersiniz, artislik yapmayın” şeklinde temkinlerde bulunup önyargılarımı aşarak gitmiştim. Ama çok fenaymış. Hele önceki gün festivalde Wendy & Lucy gibi gayet düzgün bir film izlemişken. Başı sonu “uyduruk”, arası bol parodili -ki bu kısımlarda bol bol güldüm- bir skeçler bütünü. İlk film de böyleydi. Kardeşim de “sinemada gitmeye değmezmiş” dedi.


Bu tarz, herkesin gittiği filmlerin lezzetli yanı, sonrası arkadaş arası muhabbetler oluyor. Geyikler dönerken hippopotamlar gibi gülüşüp neşemize neşe katıyoruz anca.

Can Dündar’ın "Mustafa"sı

Bu seneki 29 Ekim kutlamam Can Dündar’ın “Mustafa” filmiyle bütünleşti. Birçok eleştiri gelecektir. Birçok eleştiri de “Atatürk” tabusu sebebiyle gelmeyecektir.

Bu açıdan oldukça cesur bulduğum bir belgesel film oldu: Bambaşka bir Mustafa Kemal’le tanışıyoruz filmde. Kusursuz, doğaüstü bir kahraman değil, bir “insan” karşımızdaki. Eğlence hayatıyla, ilişkileriyle, en çok da “yalnız”lığıyla. Birçok az konuşulan/bilinmeyen detayın gün yüzüne çıktığı izlenesi bir film.

Dediğim gibi çok eleştirilebilir. Bazı yerler çok gereksiz detaylandırılmış, bazı konular pek üstün geçiştirilmiş denebilir. Ancak bugüne kadar böylesi özenli bir çalışma yapılmadı. Hem görmek, hem takdir etmek lazım. Gösterimden kalktıktan sonra muhtemelen en az çift DVD’lik bir versiyonu çıkacaktır ve bu versiyonda da sinema zamanına sığmayan birçok güzel detay eklenecektir.

Film sonrası Show TV’de de Siyaset Meydanı’nda Can Dündar konuktu. Ayrıca Tekfen Filarmoni Orkestrası da “resmi olmayan diğer İstiklal Marşı besteleri” konseptli projeleriyle performans gerçekleşti. Hem Can Dündar’ın film ve filmdışı Atatürk anıları, hem de gayet güzel performe edilen diğer marşlar günün atmosferini güzel tamamladı.

Bu arada film sırasında -spoiler- geyikleri de eksik olmadı:
-Filmin sonunu söylüyorum: 1923’te Cumhuriyet ilan edilecek!
🙂